BİREYSEL
BANKACILIK
TİCARİ
BANKACILIK
BANKAMIZI
TANIYIN
BİREYSEL BANKACILIK
Krediler
Kartlar
Mevduat ve Yatırım
Dijital Bankacılık
Sigorta ve Emeklilik
Ödemeler ve Para Transferi
Ayrıcalıklı Hizmetler
Özel Bankacılık
Ticari Krediler
Ticari Kartlar
Dış Ticaret
POS / ÖKC
KOBİ Bankacılığı
Tarım Bankacılığı
İşinize Özel
Dijital Bankacılık
Mevduat ve Yatırım

“Ülke istikrarı için kaynaklarımızı, maharetimizi sonuna kadar kullanacağız”

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, milli ekonomiye verilen desteğin, çok daha fazla önem kazandığı bu dönemde Cumhuriyet’ten bir yıl sonra kurulan ve milli bankacılığın önderi konumundaki İş Bankası’nın aynı anlayışla, bu zor koşullarda da fonksiyonunu sağlıklı bir şekilde sürdüreceğini ifade ederek, “Ülke ekonomisinin istikrarı için bilançomuzu, imkanlarımızı, kaynaklarımızı, tecrübemizi, maharetimizi, birikimimizi sonuna kadar kullanacağız” dedi.​

Türkiye İş Bankası tarafından 2008 yılından bu yana Dünya Gazetesi işbirliği ile düzenlenen, değişen ekonomi ve piyasa koşullarında bölgesel ve uluslararası fırsatların, Türkiye ekonomisinin bugünü ve geleceğine ilişkin fikirlerin gündeme geldiği “İş’le Buluşmalar” toplantılarının 40’ıncısı İstanbul’da gerçekleştirildi.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in katılımcılara hitap ettiği “Türkiye’nin Rekabet Gücünü Artırmak” başlıklı toplantıda konuşan Adnan Bali, bugünkü İş’le Buluşmalar’ın ayrı bir özelliği bulunduğunu, daha önce bölgesel düzeyde gerçekleştirdikleri toplantıya bu kez Anadolu’nun dört bir yanından, Iğdır’dan, Diyarbakır’dan, Van’dan, Denizli’den katılım olduğunu vurguladı.

Konuşmasında yurtiçi ve yurtdışı gelişmelere değinen Bali, 2008’in son çeyreğinde Lehman Brothers’ın batışıyla adeta tescillenen global kriz ile başlayan sıkışıklıklar dönemi sonrasında, gelişmiş ülkelerde resesyon, artan borç, iç ve dış açıklar, bankacılık kesiminin sorunları gibi bir tablonun söz konusu olduğunu belirtti. Bu dönemde Türkiye’nin ise izlenen genişletici politikaların etkisiyle ve makro ekonomik verilerdeki ayırt edici özellikleriyle tasarruf hadlerinin de üzerinde bir büyüme imkanı bulduğunu kaydetti. 

“Fakat bir taraftan ciddi bölgesel, global düzeydeki jeopolitik gerilimler, güvenlik sorunları bütün bu tablonun içerisinde hiç yakamızı bırakmayacak şekilde de devam etti” diyen Bali, özellikle Ortadoğu’da ve bölgede yaşanan sorunların yanı sıra bir insanlık dramına dönüşen mülteci sorunlarının etkisiyle hızlı büyümenin yerini, 2012’den itibaren yüzde 3-4 bandında sınırlı bir büyümeye bıraktığını belirtti. Siyasi istikrar anlamında da Türkiye’nin çok ciddi değişiklikler, belirsizler yaşadığını ifade eden Bali,  “2014, 2015 her biri ikişer seçim, artan güvenlik sorunları, sadece bölgemizde de değil, şehirlerimize de yansıyacak şekilde… 2016’da seçimin de geride bırakılmasıyla nispeten daha öngörülebilir bir Türkiye beklerken, ani bir şekilde ortaya çıkan uçak kriziyle bozulan Türk-Rus ilişkileri ve onun ekonomi üzerindeki etkileri, zaten iyi gitmeyen turizm üzerindeki etkiler, bunun genel olarak ekonomiye yansıması… Bütün bunlardan sonra da sanki bu tablonun tek eksiği bir darbe girişimiymişçesine bir de darbe girişimi… 19 yılda geri aldığımız yatırım yapılabilir ülke notu 3 yılda tekrar geri gitti” şeklinde konuştu.

Adnan Bali, bu arada yurt dışında da gündemin sürekli değiştiğini, Brexit kararı ile AB’nin geleceğine ilişkin belirsizlikler ve bu ayın başlarında da ABD seçimlerinde Trump’ın kazanması, bunun yarattığı ilave belirsizlikler, Fed’in faiz artırımı konusundaki politikalarının belirsizliği, bütün bunlara bağlı olarak ortaya çıkan finansal dalgalanmalar ve Amerikan Dolarına karşı ciddi değer kaybeden gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin bu gündemlerden bazıları olduğunu söyledi. Bali, “Daha önce daha olumlu görünümümüz nedeniyle bize iskonto ile yansıyan global risklerin bu kez primli olarak, çarpan etkisiyle yansıdığı bir dönemde 3,50 seviyelerini dahi aşan Amerikan Doları… Maalesef bu kadar sıra dışı olayın bir araya geldiği bir tablo… “ dedi.


Türkiye morali bozulacak bir ülke değildir


Adnan Bali, “Türkiye olumsuz gündemler fazla yaşadığı için, morali bozulacak bir ülke değildir. Bugün iki üç saat zaman farklarıyla çevremizdeki ülkelere baktığımızda 1,5 milyar nüfus, 25 trilyon doların üzerindeki milli gelir, 8 trilyon doların üzerinde ticaret hacmi söz konusu… Bu insanlar aynı coğrafyada aynı saatlerde kalkıp, aynı saatlerde iş yapıyorlar. Bu çok önemli imkandır. Milli ekonomiye verilen desteğin, çok daha fazla önem kazandığı bu dönemde Cumhuriyet’ten bir yıl sonra kurulan ve milli bankacılığın önderi konumundaki İş Bankası’nın aynen bu anlayışla, bu zor koşullarda da fonksiyonunu sağlıklı bir şekilde sürdüreceğini ifade ediyorum. Ülke ekonomisinin istikrarı için bilançomuzu, imkanlarımızı, kaynaklarımızı, tecrübemizi, maharetimizi, birikimimizi sonuna kadar kullanacağımızı huzurlarınızda tekraren ifade etmek istiyorum” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin yurtiçi ve yurtdışı kaynağının önemli risklerle karşı karşıya kaldığı bu dönemde bütçe açığı, kamu borç stoğu, cari açık, bunların milli gelire kıyasla oranları gibi temel makro ekonomik göstergelere bakıldığında ülkenin aslında olumsuz bir tabloya sahip olmadığını ifade eden Bali, ülkenin büyüme bakımından 2016’ya çok güzel bir başlangıç yaptığını, ikinci çeyrekte biraz ivme kaybolsa da ilk yarıda yüzde 3,9’luk bir büyüme gerçekleştiğini hatırlattı. Bali, son çeyrekte de iktisadi faaliyetin makro ihtiyati tedbirlerdeki bir kısım gevşemelerle ve kamu harcamalarıyla birlikte biraz daha hareketlendiğinin gözlemlendiğini söyledi.

Mevcut riskler dikkate alındığında uzun dönemden bu yana başarıyla izlenen kamu maliyesi politikalarının, Türkiye’ye bu girdaptan çıkabilmek için bir hareket alanı yarattığını kaydeden Bali, devamında şöyle konuştu: “Bu bizim hükümetimizin, bürokrasimizin de yapmadığı bir şey değil. Daha önce de çok başarıyla yapılmıştı. Yapmadığımız şeyler, yapamadığımız şeyler değil dolayısıyla. Tabii bugünlerde güncel konu dövizin durumu, TL’nin değer kaybı… Yılbaşından 15 Temmuz’a kadar yüzde 1’e yakın bir değer kazanması söz konusuyken, 15 Temmuz’dan bu yana yüzde 20 civarında bir değer kaybı söz konusu. Cari açığın GSYH içindeki payının yüzde 10’a yaklaştığı bir dönemde, hatta petrol fiyatlarının da 100 dolarların üzerinde seyrettiği bir dönemde kur atağına maruz kalmadık, maalesef şimdi bir kur atağına maruz kalmış durumdayız. Tabii 8 Kasım’daki ABD başkanlık seçiminin bunun üzerinde önemli etkisi var.  Brezilya, Rusya, hatta Meksika gibi ülkelere kıyasen baktığımızda siyasi faktörler, yüksek dış finansman ihtiyacının olumsuz fiyatlanması ülkeye maalesef yansıyor. Tabii bu noktada reel sektörün açık pozisyonu hep tartışılır. Finansal kesimde bir açık pozisyon yok. Bunun, daha önce yaşadığımız türbülanslardan en önemli farklarından bir tanesi bu… Fakat finansal kesim dışındaki firmaların yani reel sektörün net döviz pozisyon açığı, Eylül 2016 itibariyle 212,8 milyar dolar ile milli gelirin yüzde 30’una yaklaşmış durumda. Fakat bunun vade yapısına baktığınızda şunu görüyoruz; kısa vadede Türkiye 2014’ün başına kadar net açık pozisyona sahipken, reel sektörümüz yaşanmakta olan olaylar nedeniyle kısa vadede açık pozisyonu 2014’ün başından itibaren kapattı ve bir miktar da atıl pozisyona geçerek geldi. 2016’da makul seviyede kısa vadede açık pozisyondan bahsedebiliriz.”


Yurtdışı finansmana erişim ve borçların çevrilebilirliğinde kayda değer problem yok


Kur riskinin değerlendirilmesinde bir başka önemli hususun da döviz kredisi kullanımında öteden beri uygulanan mevzuat çerçevesinde firmaların döviz açığının, genellikle döviz geliri yaratabilen ve kur riskini daha etkince yönetebilen büyük ölçekli kurumsal firmalarda kümelendiğini ifade eden Bali,  konuya reel sektörün yurtdışı kaynaklara erişimi bakımından da yaklaşıldığında, yurtdışı finansmana erişim ve borçların çevrilebilirliğinde biraz roll-over rasyoları, ilgi ve iştah düşmekle birlikte kayda değer bir problemle karşılaşılmadığını söyledi.

Eylül 2016 itibariyle yurtdışı piyasalardan reel sektörün uzun vadeli borç gelir ödemelerinin   1,7 katı kadar yeni kredi temin ettiğini gösterdiğine işaret eden Bali, “Finans sisteminin yurtdışı kaynak temini konusunda da hiç fena olmayan bir performansı var. Sadece İş Bankası 15 Temmuz’dan bu yana 2,5 milyar doların üzerinde dış kaynak temin etmiş durumda. Mesela 5,5 yıl vadeli Euro tahvil ihracına çıktık, 500 milyon dolar taleple çıktık, 1,3 milyarın üzerinde talep geldi” diye konuştu.

İş Bankası Genel Müdürü Bali, yine de kur riskine maruz kalmış firmaların pozisyonları, bunun nasıl yönetileceği ve bunun bankaların aktif kalitesine olan etkisinin önümüzdeki günlerin önemli konularından biri olacağına dikkati çekti.

Bankacılara öteden beri yöneltilen sorulardan birinin “kur ne olacak sorusu” olduğun ifade eden Bali, şöyle konuştu: “Biz de bu soruya hep bilimsel bir şekilde yanılarak cevap veririz. Fakat bugünlerde fazla sorulan bir soru da şu; ‘paramızı dövize yatıralım mı?’ Ben bu toplantıda kendi pozisyonumu söyleyeceğim. 30 yıl civarında bankacılık sektöründeyim. Bugüne kadar hiç döviz birikimim olmadı, hiçbir döviz tasarrufum olmadı. Ben hazine kökenli bir bankacıyım, dövizdi, forward’dı bunları bilirim, ama hiç döviz birikimim olmadı. Peki niye olmadı? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, gelirim Türk Lirası, harcamalarım da Türk Lirası... Benim dövizle bir işim yok. Biz vatandaşlarımıza, firmalarımıza da aynısını tavsiye ediyoruz.”


Her dönemden daha fazla hassasiyetle ve yapıcı davranıyoruz


Özellikle darbe girişimi sonrasında“ inanılmaz bir refleks” gösterildiğini vurgulayan Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz o dönemi hiçbir olağandışı tedbire başvurma gereği duymadan ilk baştan itibaren yönetebildiysek, vatandaşlarımız sayesinde yapabildik. Olağandışı bir mevduat çıkışı olmadı, olağandışı bir döviz talebi, olağandışı bir nakit talebi olmadı. Bu tabii sadece vatandaşımızın yapacağı bir fedakârlık değil. Kurumlara, hepimize görevler düşüyor. Büyük kurumlar olarak, sorumluluğu olan büyük kurumlar olarak bilançolarımızın, bu bilançoların sağladığı imkanların sadece kendi doğrumuz için değil, Türkiye’nin genel doğrusu için kullanılması gerekir. Eğer finansal kurumların bilançoları bir şeye lazım olacaksa, işte bugünlere lazım. Hepimiz bütün özkaynağımızı, bütün sermayemizi bu ülkeden kazandık. Vatandaş, kurum olmak, sadece bir ülkenin refahını paylaşmak değildir. Onun zorluklarını da paylaşmak gerekir. Hepimiz, elimizi taşın altına koymalıyız ve 2-3 nesilde zar zor bir araya getirilmiş Türk işletmelerin değerlerini koruyacak şekilde davranmalı, asla acul kararlar alarak bunların çarçur edilmesine neden olmamalıyız. Daha önce ifade ettim, tekrarında yarar görüyorum; eğer bugün yarışacaksak bankalar olarak kâr yarışı değil feragat yarışı yapmalıyız. İş Bankası olarak bu samimiyet ve kararlılıkla çalıştığımızı ve çalışmaya devam edeceğimizi huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.”

2009’da çift basamaklı daralma sırasında KOBİ’lerde yaygın finansmanda sorunlar yaşandığını hatırlatan Bali, “İş Bankası, hiç kimse ile herhangi bir görüş alışverişinde bulunmadan bu dönemde 10 bini aşkın ticari müşterinin 10 milyar Türk Lira’nın üzerindeki ticari kredisini yeniden yapılandırdı. Sonuç ne oldu? O dönemde yaptığımız protokollerin yüzde 80’inden fazlası taahhütlerini yerine getirdi. Bu, değerlerin varlıkların korunmasıdır. Biz kendi teminatlarımızı paraya çevirmek suretiyle sadece kendi riskimizin derdinde olsaydık, belki kurum olarak kendi adımıza doğru yapabilirdik, ama Türkiye için doğru yapmış olmazdık. Aynısını bu dönemde de gerçekleştireceğiz, gerçekleştiriyoruz” şeklinde konuştu.


Van’da yeni ticari şube açtık


Bütün bunları yaparken hiçbir şekilde bölgesel ayırım yapmadıklarını vurgulayan Bali, “Güneydoğu’da terör ve güvenlik sorunları nedeniyle şunu diyebilirsiniz bankacı olarak ‘buradaki faaliyetlerimizi kısalım, şubelerimizi kapatalım.’ Bunlar yapılıyor iken İş Bankası şu anda Van’da ticari şube açıyor. Çünkü şunu görüyoruz biz; insanlar can pahasına onlarla uğraşırken, aynı zamanda bankacılık sistemine Diyarbakır’da, Van’da, Mardin’de insanlar taahhütlerini yerine getirebilecek şekilde sözünün eri, borcuna sadık davranıyorlar. O zaman size düşen de aynı samimiyet ve kararlılıkla çalışmak” dedi.

Ekim ayı sonunda yaygın kesime dokunan kredilerin tamamında faiz indirime gittiklerini anımsatan Bali, faiz indirimlerinin bireye, tüketiciye ve esnafa dokunan yani içinde yaşanan sürecin daralan şartlarından en fazla etkilenen kesimlerine yönelik olduğunu, burada teknik özellikleri, indirimlerinin önemli olmadığını, bir yaklaşımın, bir iyi niyetin ortaya konulmasının büyük önem taşıdığını kaydetti. Bali, “Ben bu iyi niyetin hep beraber benimsenerek, bu ekonomi için iyi sonuçlar yaratacak şekilde örnek olmasını, bir mesaj olmasını diliyorum. Bu konuda sadece bankalara değil, kamuya reel sektöre, bütün iş dünyası temsilcilerine rol düşmektedir” şeklinde konuştu.

Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü. M. Özyeğin’in de bir konuşma yaptığı toplantıda; Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde KordSAGlobal CEO’su Cenk Alper, Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Steven Young, Yonca-Onuk Ortaklığı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Ekber Onuk ve HPE Türkiye Genel Müdürü Güngör Kaymak’ın konuşmacı olarak yer aldığı bir de panel düzenlendi.

08.12.2016
X Kapat